19. Yüzyıla girerken Avrupa’nın gerçekleştirmiş olduğu sanayi devriminin olumsuz etkileri artmış kendisini teknolojik olarak yenileyemeyen Osmanlı sanayi kollarının rekabette gerilemesinde ve çökmesinde bu etki birinci derecede önemli rol oynamıştır. Osmanlı sanayinin yapısına bir göz atacak olursak yüzyıllardan beri bünyesi değişmemiş bir şekilde kaldığını söylemek gerekecektir. Osmanlı Devleti’nde sanayinin yapısı küçük el zanaatları ve gedik usulüne dayalıydı. Osmanlı Devleti’ndeki en fazla gelişmiş sanayi kolu, tüm dünyada olduğu gibi dokumacılıktı. Dokumacılığın yanı sıra önemli üretim alanlarından biri de dericilikti. Gerek Tanzimat gerekse Islahat Fermanında sanayileşme ile ilgili hususlara yer verilmemişti. Ancak Tanzimat Dönemi devlet adamlarının sanayileşmenin idrakinde olmadıkları söylenemez. 1840-1860 yılları arasında uzanan dönemde devletçiliğin ağır bastığı görülür. Devletin bu girişimi, Batı’daki üretim usullerinin Osmanlı geleneksel üretim usulüne üstünlüğünün anlaşılmaya başladığı bir döneme rastlamaktadır. Batı’nın üretim metot ve usullerini alarak, Osmanlı ekonomisine rekabet gücü kazandırmayı amaçlayan bu çalışmaların büyük ölçüde başarısızlığa uğraması ülkeyi adeta bir açık pazar haline getirdi.
1860 sonrası ise farklı gelişmelere sahne olur. Tanzimat’ın yetiştirdiği yeni aydınlar grubu artık ekonomi ve sanayinin toplaların hayatındaki rolü üzerine düşünmeye, Avrupa’da cereyan eden tartışmaları izlemeye ve bunlardan Osmanlı İmparatorluğu için sonuçlar çıkartmaya ve çözüm önerileri üretmeye başladılar. Bu tartışmalar sonucunda özel teşebbüs yoluyla sanayileşme çabalarına da girişildi. Bunun gerçekleşmesi içinde çeşitli politikalar izlendi.
1. İthal Gümrüğünün Artırılması
1838 yılında önce İngiltere ile akdedilen, daha sonra da diğer Avrupa devletlerine aynen uygulanan ticaret anlaşması hükümlerine göre, Osmanlı Devleti ithalattan %5, ihracattan da %12 gümrük alacaktı. Osmanlı ekonomisinin içinde bulunduğu şartlar göz önüne alınmadan, tamamen serbest ticaret esaslarına göre hazırlanan böyle bir anlaşmanın ülkenin iktisadi menfaatlerine aykırı olduğu görüşü daha aradan yirmi yıl geçmeden ağırlık kazanmış ve 1861’den itibaren ilgili devletlerle yapılan yeni ticaret muahedelerinde, ithal gümrüğü %8’e yükseltilmiş, ihraç gümrüğünün ise her yıl %1 azaltmak suretiyle sekiz yıl sonunda %1’e indirilmesi kabul edilmiştir. Bu teşebbüs yerli sanayiyi yabana mamullerin rekabetinden korumak gayesiyle devletçe alınmış ilk tedbir olması bakımından önemlidir.
2. Sergi-î Umumî Osmanî’nin Kurulması
Abdülmecit döneminde Osmanlı, Avrupa’nın muhtelif memleketlerinde açılan milletler arası serilere iştirak etmeye başlamıştı. Sultan Abdülaziz devrinin ilk yılında, Londra’da açılan sergiye iştirak edildikten başka ilk defa olarak İstanbul’da At Meydanında 27 Şubat 1863’te milletler arası bir kuruldu. Avrupa’daki benzerlerine göre tertip edilen Sergi-î Umumî Osmanî ülke ürünlerini teşhir etmek, üreticinin sorunlarını belirlemek, başarılı olanlara ödüller vermeyi amaçlayan uluslararası nitelikte bir sergiydi. İstanbul Sergisi beş ay gibi uzun bir süre açık kalmış ve Devlet’in çeşitli bölgeleri ile bazı yabancı ülkelerden gönderilmiş yaklaşık on bin kalem ürünü ilk defa bir arada görmek mümkün olmuştur. Tespit edilen ürünlerin çeşit ve kalitesi Devlet’in, geniş hammadde kaynakları olan, sanayi bakımından kendi kendine yetebilecek güce sahip verimli toprakları bulunan bir ülke olduğunu göstermiştir. Bu Sergi sayesinde o zamana kadar ithal edilen bazı malların yerli kaynaklardan karşılanabileceği anlaşılmış, Devlet’in bazı bölgelerinde yetişmeyen veya sıkıntısı çekilen ürünlerin diğer bölgelerden temin edilebileceği görülmüştür. Bazı bölgelerde üretilen mallarında ıslaha muhtaç olduğu müşahede edilerek bunlara ilgililerin dikkati çekilmiştir. Sergide Avrupa alet ve makinelerinin de teşhiriyle aramızdaki teknik mesafenin büyüklüğü yakından görülmüştür. Sergi dolayısıyla yabancı basın tarafından Avrupa kamuoyunun dikkati Osman Devleti’ne çekilmiş, bunun neticesinde birçok siyasetçi ve iş adamı İstanbul’a gelmiştir. Yerli mallar için yabancı ülkelerde Pazar bulma şansı doğarken, Avrupa alet ve makinelerinin Osmanlı Devleti’nde istihdam edileceği anlaşılmıştır. Burada temas edilen çeşitli yönleriyle serginin amacına ulaşan önemli bir olay olduğu söylenebilir.
3. Islah-ı Sanayi Komisyonu
Abdülaziz devrinde, hükümet adamları Osmanlı sanayisinin süratli bir tempo ile çökmekte olduğunu görünce bazı tedbirlere başvurmak mecburiyetinde olduklarını anladılar. “Sanayi-i dahiliye” adını verdikleri küçük sanayi dallarının varlığını korumak için bir “Islah-ı Sanayi” komisyonu kurdular (1863). Komisyon dört tüccar ve beş devlet memurundan müteşekkildi. Komisyonun ilkin İstanbul’dan işe başlaması ve başarı halinde de ıslahatın kademe kademe tüm Osmanlı memleketlerini kapsayacak bir yapıya kavuşması hedefleniyordu.1867’de kaleme alınan talimatnamede, İstanbul’da bulunan çeşitli sanayi dallarının çökmekte olduğunu sanayi ehlinin perişan bir halde olduğu ifade edilmektedir. Komisyonun görevi, sanayi dallarının ıslahı ve mamullerinin sürümünün arttırılması için bir yol bulmaktı. Çıkar yol olarak da;
· Şirket Kurma
· Kurulacak şirketlere sermaye tedariki;
· Mekteb-i sanayi mektepleri kurmak ve buradan yetişecek teknik elemandan istifade etmek
· İmal edilecek eşyanın has, gösterişli ve sağlam olması idi.
Loncaların kaldırılması üzerine teşkilatsız kalmış olan esnaf, Islah-ı Sanayi Komisyonunun müdahalesiyle şirket kurulmak suretiyle teşkilatlandı. Beş yıl içerisinde şu şirketler kuruldu: Şimkeşhane ve Kolbdancı esnafı şirketi, Saraçlar esnafı şirketi, Kumaşçı esnafı şirketi, Dökmeci esnafı şirketi, Demirci esnafı şirketi ve Tabak Esnafı şirketi. Islah-ı Sanayi Komisyonu’nun bu çalışmalarında daha önce İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde yapılan çalışmaları örnek aldığı anlaşılmaktadır.
4. Sanayi Mektepleri
Sanayi mektepleri sanayi tesislerinde öteden beri ihtiyaç duyulan kalifiye elemanı yetiştirebilmek gayesiyle Tanzimat Döneminde açılmış eğitim kuruluşlarıdır. Bu konuda ilk teşebbüsün 1847’de yapıldığı bilinmekteyse de netice alınamamıştır.1861-1868 tarihleri arasında Tuna Valiliği’ni yürüten Mithat Paşa, sanayi mektepleri konusuna eğildi. Tuna ordusunun kumaş ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla dokumacılığı teşvik etti, ulaşım alanında ciddi adımlar attı. Bu işler için gerekli olan teknik elemanı yetiştirebilmek gayesiyle 1863’te Niş’te, 1864’te Rusçuk’ta ve daha sonra da Sofya’da Islahhaneler açtı. Ne var ki, bu ıslahhaneler gereken ilginin gösterilmemesi üzerine kimsesiz çocuklara bazı pratik bilgiler veren küçük atölyeler olmaktan öteye gidemediler. 1868’de Islah-ı Sanayi Komisyonu’nun girişimiyle kurulduğu anlaşılan İstanbul Sanayi Mektebi daha fazla gelişmiştir. Mektepte demircilik, marangozluk, dökmecilik, makinecilik, mimarlık, terzilik, kunduracılık ve mücellitlik şubeleri açılarak buralarda nazari ve uygulamalı dersler verilmiştir. İlgiyi artırabilmek amacıyla talebelere burs tahsis edilmiş, mezunlara da iş yeri açma kredisi sağlanmıştır. Taşradan gelen ve kimsesizler için de yatılı bir kısım açılmıştır. Bütün bu gayretlere rağmen gerek İstanbul Sanayi Mektebi gerekse daha öncekiler kendilerinden beklenileni veremeyerek daha çok ileride açılacak olan teşkilatlı sanayi mekteplerinin öncüleri olmuşlardır.
SONUÇ
Sanayi Devrimi’ni gerçekleştiren Avrupa, seri üretime geçecek ve kıta Avrupası dışında dış pazar arayışına girecekti. Geniş bir coğrafyaya yayılan ancak bunun yanında üretimi hala iptidaî yöntemlerle gerçekleştiren Osmanlı Devleti bu noktada Avrupa’nın dikkatini çekecekti. Avrupa malları Osmanlı pazarını işgal edince Osmanlı ekonomisi olumsuz yönde etkilenecek, küçük imalathaneleriyle hayatını idame eden Osmanlı üreticisi de iflas edecekti Sultan Abdülaziz ve Tanzimat yöneticileri bu durumu fark ederek sanayiyi geliştirmek noktasında Islah-ı Sanayi Komisyonu kurmak, Sanayi Mektepleri açmak gibi çeşitli adımlar attılar, gayretleri her ne kadar takdire şayan olsa da istenilen düzeyde başarılı olduklarını söyleyemeyiz. Başarısızlığın altında birçok faktör yattığı söylenebilir; öncelikle Devlet içerde ve dışarda birçok siyasi problemle meşguldü. Bunun yanında geniş bir coğrafyaya yayılan Osmanlı zengin hammadde kaynaklarına sahip olmasına rağmen bunların taşınmasını sağlayacak bir ulaşım ağına sahip olmadığı gibi bu kadar hammaddeyi işleyecek düzeyde büyük fabrikaları da yoktu. Yine Osmanlı’nın eskiden beri uyguladığı provizyonalist politikalar çerçevesinde ithal gümrüğü düşük tutulduğu için Avrupa malları Osmanlı pazarına zaten hâkim olmuştu. Tüm bu etkenler bir araya gelince Abdülaziz Dönemi sanayi politikalarının başarısız olması kaçınılmazdı.
KAYNAKÇA
- KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, c.7, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2003.
-ÖNSOY, Rıfat “Tanzimat Dönemi Sanayileşme Politikası”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, c.2, say.2, 1984, ss.5-12.
-SEMİZ, Yaşar ve Recai Kuş, “Osmanlıda Mesleki Teknik Eğitim İstanbul Sanayi Mektebi (1869-1930)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, say.15, 2004, ss.276-295.
-SEYİTDANLIOĞLU, Mehmet, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii (1839-1876)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, c.28, say.46, 2009, ss.53-69.
Çok güzel anlatmışsınız tebrik ediyorum emeğinize sağlık 👏
YanıtlaSilTebrik ettiğiniz için teşekkürler elif peri
SilSayın h peri tebrikler
YanıtlaSilPeriler heyeti arkanda
YanıtlaSil